Nabza gore annelik

İlk annelik ilk acemilik dönemi :

Lina 'ya hamileyken kendimden çok emindim. Bebeğim ile eve geleceğim, okuduğum bir ton kitaptan öğrendiğim kuralları bütünü ile uygulayabileceğim, her kurala ayak uyduran bir bebeğim olacak ben de hayal ettiğim anneliği yaşayacağım...Etrafımdaki deneyimli insanlar her zaman öyle olamayacağını söylüyorlardı. Bana akıl verenleri reddetmiyor yinede kendimi çoğu zaman "Ama zaman değişti uzmanlar öyle demiyor." derken buluyordum. Zamane anneliğini insanlara anlatmak zor oluyordu, devir değişmişti ve geleneksel yöntemlerin çoğu mazide kalmıştı.




Kazın ayağı öyle olmadı tabi. Okuduklarımdan aldığım hava bir anda söndü. Lina doğdu ama elime bile alamadan yoğun bakıma girdi. E hani ben bu çocuğu üç saatte bir emzirecektim, hani masajlar yapacaktık, hani yanına yatınca uyuyacaktı? Bir anda işlerin rengi değişti, bizim yoğun bakımdan çıkan hanım efendi şiddetle emmeyi reddediyor, sürekli ağlıyordu.

Ne yapacaktık şimdi biz? Emzik vermeyecektik çünkü diş yapısı bozulurdu, ayakta sallarsak ohooo beynindeki nöronların ölmesine kadar giderdi iş. Çocuk ağlamaktan çatlarken biz geleneksel yöntemleri reddediyor hem çocuğu hem de kendimizi telef ettiğimizi  farkına varmıyorduk.




Tekrar kitaplara bakmak lazımdı. Takoz gibi kitaplar yerinden çıktı.. Sayfalar karıştırıldı. Notlar alındı. Hatalar belirlendi. "E biz çocuğa her gün banyo yaptırmadık ya hastalanacak diye, e masaj yapmayı da unutuyoruz. Bak görüyor musun o yüzden ağlayıp uyumuyor demek ki." Tekrar başa sarıldı ve rutin oluşturmak için elden ne gelirse yapıldı. Yapıldı da sinirler de laçka oldu.





O zamanlar bizim çabamızın yanında çocuğun da fıtratında olması gereken bazı şeyler olduğunu bilemiyorduk ya da  kaçtığımız geleneksel yöntemleri denemenin çok da feci bir şey olmadığını anlayamıyorduk. Sürekli etraftan baskılar geliyordu. Hele bir de " Asla mama verme!" mevzusu vardı ki insanı cendere gibi sıkıyor uykusuz bırakıyordu. Mama vermeyeyim diye çocuğu sarılık ettik, aman rutini olsun diye kapı dışarı çıkmadık, dişi damağı bozulmasın diye emzik vermedik, kendi uyusun ayakta sallanmasın diye o da biz de telef olduk.

Zamanla durum içinden çıkılmaz bir hal alınca işler değişti. Tükürdüğümüz tüm her şeyi yaladık. Hem de öyle böyle değil. Ama bizim aklımız başımıza gelene kadar iş işten geçmiş, biz "Şimdi ki aklımız olsa." kıvamına gelmiştik.

İkinci çocuk ustalık dönemi :


Bera doğduğunda her şeyi unutmuş gibi hissediyordum. Nasıl emecek? Ne olacak? Bu süt yetecek mi, Yetmeyecek mi? Hepsi ama hepsi üzerime üzerime geliyordu. Sonra birden bir aydınlanma geldi. Kendi kendime telkinde bulunmaya başladım. Lina'nın bebekliğinde reddettiğimiz ve kendimizi telef ettiğimiz her şey gerektiğinde devreye girebilirdi.


Emzikten kim ölmüş?




Bera erken doğduğu için arayı kapatmaya çalışıyor ve sürekli emmek istiyordu. Bera emsin diye sürekli uğraşırken diğer çocuğum perişan oluyor ben de sürekli emzirmekten helak oluyordum. O karşı olduğum emzik var ya, hemen en iyisinden sipariş ettim. Emzik geldi, Bera almak istemedi ama zaman zaman aşırı emme duygusu tavan yaptığında işime yaradı. Düşünüyordum da : 10 yaşına kadar emzikle gezen, asla bırakamamış bir çocuk var mıydı sahi?

Uyumuyorsa salla ayakta




Emzik engelini atlatmışsak sıra uykuya gelmişti. Hani o zinhar ayakta sallamayın düsturu var ya çocuğu kendi kendine uyumaya alıştırın, ayağa alıştırdınız mı çok çekersiniz, çocuk kendi uyumayı öğrenemezse çok yanarsınız düsturu: İşte ona ucundan azıcık yaklaşmışken hemen uzaklaştım.

Bera' yı kendi kendine uyutmaya alıştırmaya çalıştığım her dakika sinirim tepeme çıkıyordu. Tek çocuğum olsa sorun değildi ama diğer çocuğum bebeğin yanında 1 saat yattığımda sefil kalıyordu. Son derece anlayışlı olmasına rağmen bazı öz bakım işleri gerektiğinde yardım istiyor hop o sırada diğerinin uykusu açılıyordu. 

Bera zaman zaman kendi kendine uyuya kalan, uyku arasında tekrar dalabilen bir çocuk. Dedim ki kendi kendime "Bu çocuk zaten bazı şeyleri yapabiliyor kendimi sıkmanın alemi ne?" Zaman zaman memede uyudu, zaman zaman dalmaya yakın yerine bıraktım, zaman zaman da ayağıma alıp iki pış pış yaptım hemencecik uyudu. 

Gündüzleri hem etraftaki sesten hem de kendi tercihi ile az uyuyordu. İlk başlarda kafaya taktım, var ya hani "Uyumazsa büyümez mutlaka günde bilmem kaç saat uyumalı. Hatta 3 saatte bir düzenli uykuya dalmalı." dayatması. Tam o çukurda düşmüştüm ki kendime gelmem uzun sürmedi. Dedim ki; Merve bu çocuk huysuzluk yapmıyor, kendi kendine bile oyalandığı oluyor neden bu ısrar ediyorsun? Bıraktım kendi haline. Ona bir rahatlama geldi, zorla uyutulmaktan kurtuldu, bana bir rahatlama geldi, hem onu zorla uyutmaktan hem de diğer çocuğumu bu uğurda heba etmekten kurtuldum. Ne de olsa ayakta 10 yaşına kadar sallanan çocuk yoktu.



Mesela bu anne sütü ve mama olayı. Çocuk açlıktan ölse de mama vermeyeceksin gerekirse tüm işi gücü bırakıp sütün artsın diye sürekli yatıp sadece yemek yemek için kalkacaksın. E tamam ne güzel fikir, güzel de; ben sütüm artsın diye yatarken yemeğimi kim yapacak mesela ya da evimin işini, diğer çocuğum ile kim ilgilenecek, çamaşırımı kim yıkayacak mesela ya da etrafı kim toplayacak. Suyunu iç, beslenmene dikkat et, dinlenebildiğin kadar dinlen. Bazen olmayınca olmuyorsa mama vereceksin. Ucunda ölüm yok ya? 


Ben de Bera sarılık olduğunda memeden emerken direkt uyuya kalıyor diye sütümü sağıp vermeye kalkmıştım. Çünkü memeyi almıyor biberon ağzına itilince emiyordu. Yalnız sağdıkça göğsüm acıyor emzirmek imkansızlaşıyordu. O dönem asla mama diyen herkese kulağımı kapadım. İlk zamanlar sadece gece yatmadan bir öğün mama verdim çocuk uyudukça ben dinlendim dinlendikçe sütüm arttı, arttıkça kendime güvenim geldi, geldikçe mama verme oranı azaldı ve zamanla sadece anne sütü verir hale geldim. 


Bir de "Karanlıkta büyüme hormonu salgılanıyor aman sakın geceleri ışık yakma!" durumu var. Öyle " Çocuk aydınlıkta emzirilmez bir lokma ışık gelirse büyüme hormonu salgılanması durur, gece 23 ile sabah 4 arası ışık yakmadan emzir." diye ortalığa dökülen makaleler. Gözümün bir sağa biri sola bakarken, ilk zamanlar gece 4 kere kalkıp 1 saatten fazla emzirirken kimse kusura bakmasın ama karanlıkta durduğumda aşırı derecede uykum geliyor ve bayılacak gibi oluyordum.

İki çocukla zamanla yarışırken öyle masajını eksik etme, aman ayağında sallama yok efendim emzik verme, zifiri karanlıkta emzir, asla mama olmaz! Oldu başka? Vallahi ben hepsini yapmayı beceremedim . Yapabilene helal olsun.

Demiştim ya çocuk doğmadan onlarca kitap okudum. Öngörülen şeylerin hepsinin bilimsel gerçekliği var, bu da bir sonraki yazının konusu, bu dönemde anne olmak kolay değil. Birçok şeyin sebebi zamanında bilinmezken şimdi her şeyin bir nedeni olduğunu biliyoruz. Evet, belki bebeğin kendi kendine uyumayı öğrenmesi, ayakta sallamayı bir kontrol kalıbı haline getirmemesi, televizyon ya da cep telefonu ışığında emmemesi, emzik kullanmaması, sadece anne sütü ile büyümesi çok güzel şeyler ama bunlar için kendimizi heba etmenin alemi ne? 

İlk evladımda bunu fazlası ile yaptım o yüzden bu sefer yapmaya hiç niyetim yoktu. Çünkü kendimi yedikçe her şey sarpa sarıyordu ve benim ilgilenmek zorunda olduğum bir evladım daha vardı. 

Özetle sevgili yeni-anne-olmuş-acemi-insan; kitap bebek yetiştirmek, o kitaplardaki rutinlere uymak, her şeyi mükemmel yapabilmek bunları hepsi güzel şeyler ama olmayınca olmuyor, zorlama dostum. Seni emzik yaparsa emziği ver ağzına, sütün yetmiyorsa -gerçekten yetmiyorsa- mama dünyanın sonu değil, bazen dizi seyrederken de çocuk emebilir yani, baktın kendi kendine uyumuyor ayakta sallanabilir. Nedir yani kendini sıkıp zaten zor olan hayatı daha da zor hale getirmek. Odaya kapanıp saatlerce uyutmaya çalışmak, emzik vermemek adına emziğe dönmek. 

Dikkat etmemiz gereken birçok şey var ama bazı şeylerde rahat bakmak lazım olaya. Nabza göre annelik yapmak lazım yani. Nabza göre şerbet gibi.