Ht Hayat’ın düzenlediği “Aile
Okulu” seminerleri devam ediyor. Geçen günlerde de Uzman Psikolog Iraz Toros
Suman’ın ve Mutfak Şefi Yelda Onan’ın konuşmacı
olduğu #eyvahcocugumyemekyemiyor konulu seminerdeydim. Konu yemek yemeyen çocuk
olunca 700 tane seminer olsa giderim herhalde. Malum takip edenler bilir Lina
iştahsız bir çocuk ve ben bunun kendi baskılarımdan kaynaklandığını
biliyorum.
Bu seminerden öğrendiklerime bakılırsa da pek doğru yapmıyorum. Öncelikle
sevgili okur eğer “Aman benimle ne alakası var bu işin çocuk yemiyor işte!” minvalinde fikri sabit görüşlerin
varsa yazının devamını okuma çünkü bu tamamen sana dokunan bir yazı olacak.
Öncelikle sevgili Damla
Çeliktaban seminere güzel bir giriş yaptı. “Biz ne yazık ki sevgimizi yemekle, yedirmekle
ilişkilendiren bir toplumuz. Sevdiklerimizi yedirmek içirmek isteriz, ağırlama
konusunda hep en iyisi olsun isteriz. Çocuklarımız yemek yediği zaman onları
severiz yemedikleri zaman onlara sinir olabiliriz.” dedi ne de güzel dedi.
*Kendi kendime öz eleştiri yapmak
gerekirse; Lina yemeğini yemediğinde ona
uyuz olduğum, hiddetlendiğim, karşısında oturup ağladığım zamanlar oldu. Kısa
süren bu anları zihnimden savuşturmak çabuk oluyordu ama o büyüdükçe, benim
tepkilerim anlamlanmaya başladıkça bende çanlar çalmaya başladı.
Peki ne yapmak gerekiyor bu
yemeyen çocuklar için derseniz işte bu konudaki kilit noktalar:
Çocuklar hayatta kalmak için yemek yerler bizim gibi sosyal nedenleri
yoktur.
Bu yüzden yemek yemeyi bir olay haline
getirmek ve bunu çocuğu hissettirmek son derece yanlıştır. Bir çocuk en özel
ilgiyi yemek yerken görüyorsa yemek yeme sorunu olması kaçınılmazdır.
*Gerçekten Lina ek gıdaya başladığı zamanlarda
benim için hayal kırıklığı başlamıştı. Ağzına bir lokma havuç suyu
değdirdiğimde sevmemiş ve tükürmüştü. O zaman denemeyi kesip iki hafta sonra
tekrar vermiştim ama sonuç aynıydı. Elma,armut vb gibi şeylerin sularını vermeye çalıştığımda yine sevmemişti. Annem ve ben çocuk bir lokma yutsun diye
türlü şekillere giriyorduk. Dışarıdan bizi gören biri olsa deli demesi işten
bile değildi. Zaman zaman mama sandalyesi başında ağladığım, çaresizce eşimi
aradığım zamanlarım olmuştu.
Tanıdık geldi değil mi bu sahneler. Oysa
yemek yemeyi olduğundan çok başka bir hale sokan bizdik, Lina değil. Deneyerek
seveceği bir şeyi bulabilirdik. Biz yemek yemeye başka anlamlar yükledikçe
yemek yemek başka bir mevzu haline
geldi.
Çocuğunuz yemek yesin diye bulamaç ve püre gibi şeylere başvurmayın!
Çocuklarında bir damak tadı olduğunu her
yiyeceği sevmek zorunda olmadıklarını unutmayalım. Sırf yesin diye birden çok
besini ezip bulamaç haline getirmek veya “Aman pütürlü diye yemiyordur.” diyerek
onların yediklerini blenderdan geçirmek doğru bir davranış değil.
*Hiçbir zaman bulamaç ya da püre yapmadım
ama “Ay bunu bu şekilde sevmiyor.” diye yemekleri olmadık formlara sokmaya
çalıştığım oldu. Sonuç yine yemedi.
Çocuğun yemek yemesi için evi tiyatro sahnesine çeviriyoruz.
Çocuklar ne kadar çok uyaran varsa yemek
olayını o kadar içselleştiremezler. O yüzden “Aaaa bak kuş geçti.” “Bak uçak düştü.” “Ayşe şimdi gelip senin yemeğini yiyecek.” “Hadi bakalım kim daha çabuk yiyecek?” gibi olayı doğal seyrinden çıkaracak
mizansenlere gerek yok.
*Ben de zaman zaman bunların hepsini
yaptım. Lina genelde yarış yapmayı ya da başkasının yemeğini gelip yiyeceği
konusunu hiç sallamadı. “Gelsin yesin!” dedi hatta. Bu tarz şeyler bize hiç
fayda sağlamadı.
“Yemek yersen sana şunu alacağım.” ile başlayan cümleler ile yemek
olayını ödüle bağlıyoruz.
Ödül her zaman yapılan şeyi
meşrulaştırır. Çocuk kısa vadede yemeği ödül almak için yer ama uzun vadede artık yemek yemez ve sadece
ödüle odaklanır.
*Gerçekten bizde böyle olmuştu.
Ne zaman “Bak yemeğini yersen sana şunu alacağım.” desem ve o şeyi alsam. Lina
sırf aldığım şeyi yemek için 3-4 lokma alır “Anne ben doydum.” derdi. Netice
olarak rüşvet vermek pek işe yaramadı.
Tabletle, telefonla, televizyonla yemek yediriyoruz. Oyuncakla
kandırıyoruz.
Çocukların herhangi bir uyaran ile yemek
yemesi, hipnoza alınmış gibi ağzına ne verirsen alması ve ebeveynlerin bunu kar
sayması son derece yanlış. Televizyon ile yenecek bir yemek yine yemeğin doğal
bir ritüel olduğu gerçeğini ortadan kaldırıyor.
*Biz bunu hiçbir zaman yapamadık. Lina öyle
bir şeye dalıp da yemek yemezdi. Yapmak istediğim ve denediğim zamanlar olmadı
değil ama maalesef bu da işe yaramadı.
Çocukların büyümeleri ile yemeğe duydukları miktar ters orantılıdır.
Ebeveynlerin iştahsızlık ile ilgili
yakınmaları genelde 2 yaş civarına denk gelir. Çünkü çocuğun büyüme hızı
yavaşladığı için yemeğe duyduğu ilgi doğası gereği azalmıştır. Çoğu zaman "Bu
kadar yemekle nasıl doyuyorlar?" diye merak ederiz ama çocukların yemeğe ihtiyaç duyduğu oran ile yaşları ters orantılıdır. Tam tersi olsaydı yani büyüdükçe
daha çok yemek yeme ihtiyaçları olsaydı çocukların hepsi yetişkin olduğunda
obez olurlardı.
*Ben Lina’da böyle olmuştum. Zaten
iştahsızdı ama 2 yaş döneminde ciddi bir azalma ile yemek yemeyi tamamen
reddeder hale gelmişti. Bunda benim “Aç geziyor bu çocuk.” endişelerimin ve
akabinde yaptığım fazlaca baskının da etkisi büyüktü.
Onları suçluyoruz.
“Ben 3 saat uğraştım sana yemek yaptım.
Yemediğin zaman üzülüyorum.” diyerek onları suçluyor ve yine yemek yeme
durumunu çok başka yerlere çekiyoruz.
*Ben kendi adıma söyleyebilirim ki yesin
diye gerçekten uğraştığım yemekleri yemediğinde cidden çok üzülüyordum. Ve
aynen bu cümleyi kullanıyordum.
“Aman ben yedireyim de daha çok yesin. Şimdi 10 saatte döke saça
yiyecek.” diye düşünüp, kendi yemesine
izin vermiyoruz. Aile olarak sofraya oturmak, sofra alışkanlığı edinmek.
Çocukların kendi başına yemek
yemlerine izin vermiyor. Onlar etrafı kirletecek diye elinden çatal kaşığı alıyoruz. Onlar
bizim gibi değiller, yemek yemeleri içi yeterli zamanı onlara tanımalıyız. Birlikte
sofraya oturmak yerine onları önceden yediriyoruz. Böyle yaptıktan sonra da
çocuklardan sofra adamı kazanmalarını ya da yeme düzeni oturtmalarını
bekliyoruz.
*Eğer bir yere yetişmiyorsak ya
da cidden yemek yeme konusunda sınırımı fazlaca zorlamadıysa genelde Lina’ya
çok küçük olduğu zamanlardan beri kendi yemesi konusunda fırsat veriyoruz.
Ailecek sofraya oturuyor ve onu da bir birey gibi görüyoruz. Ama bazen 3 saatte
yemesinden fenalık gelmiyor değil.
Yemeyi sevmedikleri şeyler için onlara fırsat tanımıyoruz.
Yemeği sevmedikleri şeyleri
denemekten korkmayalım. Farklı zamanlarda ve farklı şekillerde sunulan bazı
yiyecekler tercih etmeleri için o yiyeceği en az 5 kere denemeleri gerekiyor.
*Kendi adıma şunu söyleyebilirim
ki: Çok zaman boyunca türlü çeşitlerde denediğim çok oldu.
İştahsızlık tanımımızı gözden geçirmeliyiz. “Doydum.” dediğinde duygularına
saygılı olmalıyız.
Çocuklar genelde ihtiyaçları
kadar yer ama genelde bu ihtiyaçlar ebeveynlerin yeterli gördüğünden çok daha
azdır. Bu yüzden bizim uygun gördüğümüz değil onların ihtiyaçları kadar
yemeleri gerektiğini unutmayalım.
*Lina bir şeyden yiyip de “Anne
ben doydum.” dediği an “O kadar yemeyle doyulmaz!” dediğim öyle çok olmuştur ki.
Tabağına alacağı yemeğe ya da aldığı yemeğin miktarına kendimiz karar
veriyoruz.
Onların yemek yeme konusunda
özgür olmaları çok önemli. Masaya bir servis tabağı getirin ve tabaklarına
yiyecekleri almaları konusunda onlara serbestlik tanıyın. Kendi tabağına yemek
istedikleri şeyden istedikleri miktarda almak onları rahatlatacaktır. Çünkü biz
porsiyonları öyle büyük ayarlıyoruz ki çocukların midesinin yumrukları kadar
olduğunu unutuyoruz.
*Ben çoğu zaman kendim koyardım
çünkü Lina’ya kalsa asla tabağına bir şey almaz “Ben tokum anne.” derdi.
Alternatif yemekler sunmayın.
Yemediklerinde buzluktan
köfteler, hemen pişen makarnalar oluyor. Bunlar çocukların “Nasıl olsa aç
kalmayacağım hissini pekiştiriyor ve önündekini yemek istemiyorlar.
Yemediklerinde bir sonraki öğüne kadar yemek olmadığını nazik bir dille
belirtin. “Yemiyor musun,kalk o zaman sofradan. Akşama kadar sana bir şey yok!”
demek yerine “Doydun mu, hadi bakalım şimdi oyuna.” demeyi deneyin.
*Vallahi ne yalan söyleyeyim
yemediği zaman 4-5 ek çeşit sunduğum, peşinden yemekle koştuğum, hiçbir şey
yemedi bari muz yesin diye muz için ikna etmeye çalıştığım zamanlar
oldu. Sonuç aynı …
Onları yemek hazırlama sürecine dahil etmekten çekiniyoruz.
Çocuklarınızı yemek hazırlama
sürecine dahil edin bu sayede kendi yaptıkları şeyleri yeme isteği ile yemek
yeme konusunu teşvik etmiş olacaksınız.
*Ben bunu yapardım ve çoğu zaman
faydalı olurdu.
Çocuk yemek seçiyorsa mutlaka yakınlarda yemek seçen birileri vardır.Rol
model olmak önemlidir.
Biz yemek seçiyorsak ve o
yemeklerden çocuklarımıza yapmıyorsak çocuklarımızın damak zevkinin gelişmesini
beklememeliyiz.
*Şükür ki böyle bir
alışkanlığımız yok
Abur cubur dolabı yapmayın.
Biz türklerin evinde mutlaka abur
cubur dolabı olur. Çocuk acıktığında abur cubur yeme kolaylığı bulursa yemek
yemez. Bunu asla yapmayın.
*Bizde böyle bir dolap yok.
Sevgili Yelda Onan ise: Mevsiminde organik gıda tüketmemiz
gerektiğini. Çocuklara abur cubur vermememiz gerektiğini. Çocukların okulda çok
daha esnek oldukları için yemek yeme konusunda sıkıntı yaşamadıklarını söyledi.
Aynı zamanda okula giden çocuğunuzun menüsünü inceleyin, hoşunuza gitmeyen
şeyleri belirtin. Velilerin yerinde itirazı ile okul menüleri düzelecek diye
umuyoruz dedi.
Seminer sonrası ve seminer
esnasında da Iraz hanım bizim sorularımızı aldı. Çocuklar yesin diye neler
yaptığımızı ve çocukların yememesinden ne kadar çok şikayetçi olduğumuzu
dinledi. Sorduğu bazı sorular ile aslında çocuklara hiç acıkma fırsatı
vermediğimizi ve yemek konusunda ciddi takıntı yaptığımız kanısına vardı. Bu
açıkça söylemedi ama “Arkadaşlar siz ne yapıyorsunuz böyle?” diye hayretle
sorması bunun belirtisiydi.
İşte ben de tam o sırada “Ben ne
yapıyorum böyle?” dedim kendi kendime. “Çocuğum Yemek Yemiyor” kitabını
okuduktan sonra ne kadar; mama sandalyesi başında ağlama, yemediğinde kızma,
bağırıp çağırma, kendimi ve onu yemek konusunda kahretme ve aşırı ısrarcı
tavırlarımdan vazgeçsem de “Annem gün içinde arayıp: Kızım bu çocuk hiçbir şey
yemedi yine!” diye serzenişte bulunduğunda
moralim bozuluyordu.
Sonra düşündüm, Lina 4 yaşına
gelmişti ve onunla her konuda iletişim kurabiliyorduk. Konuştuğumuzda anlıyor ve
mantıksal sınamalar yapıyordu. Bunun yanında karnımda bir bebek vardı ve ben
onu da bu kaygılar ile büyütemezdim. Çevre baskısı, ortak alınamayan kararlar,
çocuğun dirençli olması, okulda sergilenen farklı tavırlar vs. hepsini bir
kenara bıraktım ve Lina ile konuştum:
Kızım bundan sonra yemek yeme
konusunda aramızda sorun olsun istemiyorum. Sana ve yemek yeme tercilerine
saygı duyacağım ve ne kadar istiyorsan o kadar yemene müsaade edeceğim. Yine
birlikte masaya oturacağız ve evde ne pişerse önünde olacak, sen istediğin
şeyden istediğin miktarda alacaksın ve ben sana daha fazla yemen konusunda
ısrar etmeyeceğim, kimse etmeyecek.” dedim.
Bana “Anne emin misin?” diye
sordu ve ben de emin olduğumu söyledim. Sonra tüm ev ahalisi ve annemlerle
konuşma yaptık. Bu seminerde geçen tüm şeyleri anlattım ve yeni politikamızı
belirledik.
Aç kalsa ve açlıktan nefesi bile
koksa, okula aç aç gidecek bile olsa, makarna diye yalvarsa bile
kararlarımızdan dönmeyecektik.
O dakikadan sonra
Kahvaltı da dahil her öğün masaya
birlikte oturduk. Çalışmayı bıraktığım için sürekli benimle birlikte olması
işime geldi, annem konuya fazla dirayetli olamayabilirdi.
Ona yemeklerini tabağına alması konusunda
fırsat verdim ve koyduklarını yemek istiyorsa koymasını söylemedim.
Yemediğinde peşinden koşmadım ve
ye diye ısrar etmedim.
Bazen bir haşlanmış yumurta ile
bitti kahvaltı; bazen zeytin, peynir, ekmek, yumurta, reçel, bal ne varsa yendi
hepsinden. Okulda öğle yemeği olmadığından okula yemek yiyip gitmesini
istiyordum çünkü ikindi kahvaltısında çıkan şeyler yeterli olmuyordu. Okula
yemek yemeden gitse bile ses etmedim. İnanın o akşamlar çok daha fazla yedi
.
Zaman zaman 10 saatte yediği
oldu, zaman zaman çorbayı kollarına akıttığı... Resmen sabrımı sınadı ama sesimi
çıkarmadım. Masa da kıvrandığı zamanlarda kalmak istiyorsa kalkabileceğini
söyledim. Asla aç kaldı diye alternatif yemek yapmadım. Anne” Makarna yapar
mısın? Ben bu yemeği sevmedim.”
dediğinde evde bunların olduğunu söyledim. Yeri geldi bir bardak sütle yattı. Ana yüreği içim cız etti ama dayandım.
Arada irademe ters düştüğüm oldu
ama hemen “Anne hani sen ısrar etmeyecektin!” ikazı ile kendime geldim. ( Bu
anlamda çocuk anlayacak yaşta ise konuşun derim ben)
İşte tüm bunlardan sonra neyi
anladım biliyor musunuz ? Zamanında doktora gidip de “Hocam bu çocuk yemiyor, spesifik
ne tahlil varsa yapın, patolojik bir şey yoksa artık ısrar etmeyeceğim ,vallahi
aç bıraktım ama yine yemiyor.” dediğimde ben yanılıyormuşum. Sürekli ara öğün
teklif edip çocuğun acıkmasına fırsat vermiyor, sürekli alternatif sunup çocuğu
boğuyormuşum.Gerçekten dayanıp, aç kalsa bile sabredeceğim diyebiliyorsanız hemen başlayın "kararlı" olmaya.
Özetle dostlar İŞTAHSIZ ÇOCUK
YOKTUR, YANLIŞ TUTUM SERGİLEYEREK YEME ALIŞKANLIĞINI BOZAN EBEVEYN VADIR.