Çalışan anne sendromu mudur nedir bilmiyorum, hafta sonlarını en etkin ve Bal Yanağımı en çok mutlu edeceğim şekilde kullanmaya çalışıyorum.Bu sebeptendir ki kırtasiyeler vazgeçilmezim oluyor.Geçen gün verilen eğitim seminerine katılamasamda arkadaşlarımın bloglarında paylaştıkları notlardan edindiğim en önemli şuur şuydu..."Çocuk oyunda kral olmalı"

Bende aldım bizim minik kraliçeyi gittik kırtasiyeye.

Lina burada beğendiğin bir şey var mı anneciğim bir şey seç ve onu alalım ama bir şey şeçeceksin tamam mı dedim.

Gitti sulu boya seçti.

Biz eskiden patates baskısı yapardık.Benim gibi 80 kuşağı olanlar bilirler okullarda hepimiz yapmışızdır.Şimdi sulu boya baskısı için aparatlar çıkmış insanın okula giden çocuğu olmayınca bilmiyor böyle şeyleri.Lina hanım seçti aldık onlarda da 4-5 tane tuttuk evin yolunu.Sulu boyamızın çocuk sağlığı için gerekli kriterleri barındırmasına da özen gösterdik.

Lina daha çok su ile oynama kısmında takılı kalsa da çok eğlendi,üstü başı battı,fazlaca yoruldu üstüne güzel bir banyo faslından sonra cumburlop yatağa..

Bende bu kısa etkinliğimizden şunu anladım ki:Çocukları mutlu etmek çok kolay dostlar,esas olay onların istediği bir şeyi onların ve bizim hazır olduğumuz bir anda yapmak.Bundan kastım şu:


  • Çocuk herhangi bir etkinlik yaparken bu etkinliğin ana temasını o seçmeli.
  • Etkinliğe başlamadan önce sakin bir ortam yaratılmalı
  • Çocuk uykusunu almış ve tüm ihtiyaçları giderilmiş olmalı. (Karnı tok bezi temiz vs.)
  • Ebeveyn sabrı son derece bol olduğu bir zamanda çocuğuyla etkinlik yapmalı.

Hep mutlu günleriniz olsun inşallah.





















Gözleri devamlı bendeydi.Bizim iş yerine başladığında oda benim dikkatimi çekmişti.Ne yalan söyleyeyim bende onun bakışlarını işten çıkışını takip ederdim.Farklı departmanlarda olduğumuz için hakkında bilgi sahibi değildim ama içim içimi yiyordu.

Derken bizim şirketin yaza merhaba partisi oldu.Acaba oda gelecek miydi?.Parti gününe öyle heyecanla hazırlandım ki anlatamam.Belki gelir umudu ile giydim giydim çıkardım.Acaba nasıl bir giyim tarzından hoşlanıyordu.Klasik mi severdi,maskülen mi? Spor mu olmalıydım acaba? Sonunda her kadının kurtarıcısı siyah önü kapalı diz üstü sırt dekolteli elbisemi giydim.

Bizim kızlarla buluştuk,parti teknedeydi.İşte oradaydı.!! Kendi departmanındaki kişilerle muhabbet ediyordu.Beni gördü,göz ucuyla baktı ve o an sanki eridim.Gece süper geçiyordu.İlk defa içmiştim,heyecandan ne yapacağımı bilmez şekilde ne bulursam içmiştim .Gece boyunca o bana ben ona bakmaktan başka bir şey yapamamıştık.Sonunda ayağa kalktı,bana doğru yürüdü ve "Merhaba" tanışalım." dedi.

Böyle tutkuyla başlamıştı işte her şey.Çok sevdim onu,o da beni.Nişan,evlilik hazırlığı sadece altı ay sürdü her şey ama her şey yolundaydı.Sanki rüya gibiydi olanlar.Birlikte film seyrediyor,hafta sonları kahvaltıya dışarı gidiyor,gezmeyi birlikte vakit geçirmeyi öyle seviyorduk ki.Zaman hızla akmıştı bir eksikliğimiz olduğunu fark etmemiz tamda 4. evlilik yıl dönümümüzde olmuştu.Bir şeyler eksikti ve biz hiç konuşmadan sadece bakışarak anlattık bunu birbirimize.Bir çocuğumuz olsaydı güzel olmaz mıydı?

Deniyorduk ama bir şeyler ters gidiyordu.Zamanla bunu kendi başımıza aşamayacağımız anladık.Doktora gittik.Teşhis sebepsiz infertilite.Bunun peşinden gelen iki başarısız aşılama ve bir başarısız tüp bebek denemesi.Her gün yapılan iğneler,yürüyemeyecek kadar acıyan kalçalarla eşimin kolunda yaptığım yürüyüşlerim.Binlerce kez yapılan ve çöpe atılan gebelik testleri.O zaman ki hayal kırıklıklarımı yaşadığım onca bitkinliği anlatamam.Eşim olmasaydı her gün kendime yaptığım iğnelerden,yumurta toplama korkusundan ve aldığımız her olumsuz sonuçtaki yılgınlığımdan asla kurtulamazdım.O bana bir hediyeydi sanki.

Derken bir mucize oldu.Bir hafta gecikmem olmuştu."Yok canım!?" diyordum.Olmaz öyle bir şey.Yani yıllar geçmiş üzerinden, 10 yıllık evliyiz.Iıı ıhh olamaz!?.Derken bir umut ya hastaneye koşuyorum."Sonuç en erken 2 saat sonra çıkar." diyorlar.Nasıl bekleyeceğim ,nasıl geçecek zaman.? Sanki 6 yıldır çocuk hasretiyle bekleyen ben değilmişim gibi titriyorum.

Sonuçlarınız Bayan....Güm!! Güm!!! Güm!! Kalbimin sesini herkes duyuyor mudur acaba? Zarfı elim titreyerek alıyorum,açıyorum veeeee sonucum pozitif.Hemen eşimi arıyorum."Akşam eve erken gelmelisin." diyorum."Neden hayatım bugün çok işim var." diyor.Sana verecek çok önemli bir haberim var diyorum ve ağzımdan kaçıyor.Sonunda diyorum sonunda HAMİLEYİM!!!!!

Harika bir hamilelik geçiriyorum,ne mide bulantısı ne fazla uyku hali.Ta ki 12 haftaya kadar.Doktorumuz muayene ederken hep konuşan,bize bebeğimizi anlatan bir doktor ama o gün hiç konuşmuyor.E diyorum ikili test yapıyor dikkat gerektiren bir şey.Ama yok!! Başka bir şeyler var.İçeri bölüme geçiyor, "Konuşalım" diyor.

Doktorumuz "Bakın,çocuğunuzu ne zor şartlar altında elde ettiğinizi biliyorum,o sizin hayata tutunma sebebiniz bunu da farkındayım ama galiba bir sorun var,yani galiba değil var.Çocuğunuzun ense kalınlığı 6,5 mm bu onun bir çok zihinsel bozuklukla doğabileceği anlamına gelebilir yalnız kan testinin sonucunu bekleyeceğiz.Ama ümit vermek istemem sonucun farklı çıkacağını sanmıyorum.Bunu erken dönemde anlamak için isterseniz aminosentezi beklemeden yapılacak bir test var onu yaptıralım.Hep çocuğun yaşamını sonlandırmak gibi bir düşünceniz olursa bunun için gecikmemiş oluruz." dedi

O an tüm konuşmalar sanki su dolu bir kabın içinde yayılıyor dalga dalga açılıyor ve bana öyle ulaşıyordu.Duymuyordum.!Duyamıyordum.! Anlayamıyordum.! Allah'ım olmasın,olmasın ne olur olmasın,ben şimdi ne yapacağım diye sayıklarken o tuhaf ses titreşimi dalgalanmaya devam ediyordu.Koorrryooniikkk Villuusss Bioooppissiiisiiiiii.....Bu kelime başımda yankılanıyordu ..Koryonikkkk Villuusss Biopssiiiiiiii.....

Yeter dedim birden.YETER!!! Hiç bir şey yaptırmayacağım.O benim bebeğim ne şekilde olursa olsun bu gibi riskleri olup sağlıklı doğan bebekler var bu işlemlerin düşük riski mevcut
biliyorum,okuyorum.Yaptırmayacağım.ASLA!!!

Allah aşkına nasıl yapardım.Yapılan işlemin riskleri vardı, ya sağlıklı doğarsa ya bir şeyi yoksa sırf bu şüphe yüzünden onu kaybedebilir miydim? Doktorumuz "Biopsi için çok zamanımız yok,yoksa işimiz amniosenteze kalır buda geç olabilir." demişti.  İlk gece yaptırmayacağım diye içimden geçirirken ikinci gece yaptırsam mı? Ya varsa? Ya ona bakamazsam? Ya ben ölürsem ona kim bakar? diye düşünürken,attım şeytanları kafamdan.Sağlıklı bir çocuğum olup sonradan bir vesile ile bunu yaşasa onu çöpe mi atacaktım.ONUN YAŞAMAYA HAKKI vardı.

Testi yaptırmadık,bin bir endişe ile geçen zaman bende ne alışveriş yapma telaşı nede hevesi bırakmıştı.Eşim kararıma karşı çıkmış o günden sonrada içine kapanmıştı.Asla eskisi gibi olamayacağımızı nereden bilebilirdim.

Mutlu gün gelmişti.Sancılarım başladı hastaneye koştuk.Kuzum biraz erken doğru ama sorunsuz bir doğumdu.Onun içimden çıktığı an yaşadığım o rahatlama,sırtımdan boşanan terler bir aydınlıkla bana doğru gelen minik bir beden.Havlunun içinde minik bir yürek,iki kömür göz.Doktorumuzun çocuğu kesin aldır tavrından fazlaca bunaldığım için doğum için kendime farklı bir hastane ayarlamıştım.Hemşireler ilk bakışta bir sıkıntı olup olmadığını anlayabiliyorlar mı bilmiyorum ama o an kucağıma verilen şey dünyanın en güzel yüzlü şeyiydi.Sarıldım,kokladım.Kokusunu taaaa içime çektim ..Ne olursa olsun nasıl olursa olsun o benim içimden çıkan,canımdan kopan bir parçaydı.

Sonra önce kolay ama sonra zorlu bir süreç başladı bizim için,neden bizi buldu dediğim ağladığım kendimi perişan ve yanlış başına hissettiğim onca zamandan sonra anladım ki bunu yaşayan ve üstesinden gelen bir çok insan var.Bazı şeyler olunca sadece senin başına gelir zannediyorsun ama başkalarında olduğunu bilmek üzücü olduğu kadar bir o kadar da güç verici.

Miniğimin kalbinde delik vardı onun düzelmesini bekledik neyse ki iyiye gidiyor.Bunun yanında sürekli tekrarlayan gribal enfeksiyonlarımız,uyku boğulmalarımız,kaslardaki nedensiz kasılmalar.fizyoterapilerimiz,tiroid takiplerimiz vs derken hayat ilerliyor..İki kişi mücadele ediyoruz artık.O hayatımızda yok.Nasıl zorlu bir süreçte nasıl zor bir anda beni yalnız bıraktı.Gözlerime ta gözlerimin içine dakikalarca bakabilecek bıkmadan öyle kalabilecek adam güçlü olamadı benim kadar.Diyorum ya şimdi evladımla baş başa yaşıyoruz her şeyi.Geçen gün beni aradı.Yine olsa yine aynı şeyi mi yaparsın dedi.Ona ne dedim biliyor musunuz?

Zorlu bir hamile kalma sürecine rağmen.
Yaşadığımız onca zorluğun sonunda hasta olacağını öğrendiğim andaki korkunç endişeme rağmen.
Sonrasında yaşadığım ya olursa/ya olmazsa ile geçen 20 küsür haftaya rağmen.
İnsanların bebeğim eve geldiğinde birbirlerine bakıp.Aaaa bir şey mi var acaba yüzü bir tuhaf demelerine rağmen.
Parkta oynarken yanıma gelip."Aaaaa bu bebek özürlü." diyen kişilere rağmen.
En yakın bildiğim ama çocuğumun en zorlu en hırçın dönemlerinde bizden kaçan dost sandıklarıma rağmen
Hemde babası olmana rağmen defolup gidip bizi bırakmana rağmen.

Onun;

Kucağıma verildiği andaki o güzel kokusunu
Herkesten geç ama ilk emeklediği anı
Herkesten çok geç ama destekle de olsa ilk yürüdüğü anı.
Herkesten geç ama elimi sımsıkı ilk tutabildiği anı.
Herkesten geç ama ilk "annooeee" dediği anı.

Hiçbir şeye değişmem.Evet yine olsa yine yaparım.Çünkü yaşadığımız tüm toplumsal baskılara tüm yalnız kalışlarımıza rağmen ben onu çok seviyorum.Çünkü o ÖZEL BİR ÇOCUK ben ÖZEL BİR ANNEYİM.







Unutulmamalıdır ki Down Sendromunun kesin tedavisi yoktur.Bu bir eksiklik değil fazlalıktan oluşan genetik bir rahatsızlıktır.Down Sendromlular eğitilebilirler ve hayata uyum sağlayabilirler ve meslek edinebilirler


Down Sendromu nedir detaylı bilgi için tık

Konu hakkında detaylı paylaşımlar için tık
Bunu yaşayan ailelerin deneyimlerini okumak için tık
Online Bağış için tık


Not:Yazıyı blog sahibi bu gibi durumda olan aileleri ve yaşadıklarını hissetmek adına empati yaparak yazmıştır.gerçek hayatından bu durumu yaşamadığı için olası bir yanlış duygu için şimdiden özür diler..

Sevgiler Bal Anne


Müge'yi tanıtmaya başlarsak eğer elinden her iş gelen bir kişi fakat en önemli görevi tabi ki anne olmak bu vesileyle oda "Anne ve Çocuk Blogları " na katıldı.Müge'nin bloğunun ismi de "Müge'nin listesi" Yada siz onu "O bir anne" olarak tanıyorsunuz?




Sevgili Müge bize kısaca kendinden bahsetsen?

O bir anne,bebeğinin gelişi ile işi gücü bırakıp,tası tarağı toplayıp taşraya yerleşen bir anne.Şimdi ise işi de gücü de kızı.

Nasıl bir annesin?

Kızını anlamaya çalışan,onun gelişimi için her şeyi yapabilecek bir anneyim.Keskin kuralları olan bir anneden ziyade esnek ve onunla büyüyen bir anneyim sanırım.

Çocuğunuz kaç yaşında?

Henüz 2,5 yaşında.

Çocuğunuzla nasıl vakit geçiriyorsunuz?

Şu ana kadar oyun, park,kitap,yürüyüş ile zamanımızın çoğunu geçiriyordukAncak yarından itibaren hayatımıza kreş olgusu girecek yeni bir dönem.Yeni bir süreç (Hatta şu aralar girdi bile çünkü sorular önceden cevaplanmıştı.)

Blog hayatınız nasıl başladı? Neden "Anne ve Çocuk Bloğu" olmayı tercih ettiniz?

Aslında 2009'da gezi bloğu olarak başladı ve çok uzun bir süre boşlamış bir bloggerdım.Kızımla beraber bu anları unutmak istemediğimden kendi kendime yazmaya başladım.Minik bir kar tanesi iken çığ olduk büyüdük.Annelerin derdi hep ortak. Tecrübelerimi içtenlikle paylaşmaya çalışıyorum.Tabi bu arada işi gücü bırakınca evde yeni işler yaratıyoruz,hayatı paylaşıyoruz yani.

Blogda ağırıklı olarak nelerden bahsediyorsunuz? 

Kızımla anılarımızı,gezip gördüğüm,deneyimlediğim her anı paylaşıyoruz.Bayağı Bayağı arkadaş olduğumuz,acaba yeni bir yayın var mı diye girip kontrol ettiğim blog sayısı oldukça fazla.Seviyorum sizi.

Son olarak bizlere neler söylemek istersin?

Paylaşmak insanı çoğaltan en önemli olgudur bence.Bende paylaştıkça çoğalmayı seven bir anneyim.Sosyal hayatımda da,sanal sosyal alanımda da her şeyi paylaşmayı seviyorum.

Müge'ye ulaşmak isterseniz eğer bloğu için bir tık ,Twitter için bir tık  Aynı zamanda Müge'nin bir pasajı'da var işte oda burada..


Hepiniz sevgiyle kalın

Eğer sizde "Anne ve Çocuk Blogları" Etkinliğine katılmak isterseniz.Bu sayfayı ziyaret etmeyi unutmayın....





Tıpkı acemi anneliğimde kendime gelip farkındalıklarımı arttırdığım dönemde yaptığım gibi yine aynı şeyi yapıyorum.İç güdülerime göre hareket ediyorum.Bir çocuğu en iyi annesi tanır öyle değil mi?Onun için en doğru olana karar verebilecek en yetkili kişi annedir.Şimdi benimde yaptığım bu işte “içgüdüsel annelik”yapıyorum.Belirli bir felsefeyi kendime görev edinip basmakalıp uygulamaktansa, evladımı gözlemliyorum,onu bir birey olarak kabul edip isteklerini önemsiyorum,önceliklerini göz önünde bulunduruyorum ve buna göre karar alıyorum.


Yazının tamamını okumak için sizi anneysen.com  'a bekliyorum

http://www.anneysen.com/anneysenbloglari/anneler/bal-yanagin-hikayesi/http://www.anneysen.com/anneysenbloglari/anneler/bal-yanagin-hikayesi/march-2013/anneligi-icgudulerinize-birakin--.aspx


Dünya küresel açlık raporu açıklandı.Raporda "Açlıkla mücadeleye rağmen durum kötü deniyor."Rapora göre dört çocuktan biri yetersiz besleniyor ve saatte 300 çocuk açlıktan ölüyor.Özellikle Afrika'da bazı ülkelerde durumun daha da kötüleştiği belirtilen raporda,Türkiye açlıkla mücadele durumu düzelen ülkeler arasında.

İngiliz Save The Children adlı insanı yardım kuruluşunun hazırladığı raporda gelecek 15 yılda yaklaşık yarım milyar çocuk açlık nedeniyle kalıcı hasar riski ile karşı karşıya.

Dünyada ve ülkemizdeki bu durum düşünüldüğünde bazen tabaklarımızda bıraktıklarımızdan ne kadar utansak azdır.Yokluğun olmadığı yerde yetişmekten midir bilinmez ama israfı çokça yaptığımız bir açık.

Hayatta en zor şeydir herhalde bir ebeveynin evladına maddi  imkansızlıklar sayesinde istediği verememiş olması.İnsanın içini eriten yok eden bir durumdur şüphesiz.Karşındaki çocuksa eğer yoktan anlamayabilir,ısrarla isteyebilir bir başkasında görüp gıpta edebilir.O zaman daha da yaralar işte olanlar.

Böyle zorlu süreçler var işte dünyada.Birde bizim yaşadığımız gibi alım gücün olmasına rağmen alsan da vermemek.

Bu alerji çok zorluyor bizi.Doktorumuzun dediğine göre Bal Yanağım alerjisi olduğu her şeyi kademeli olarak yiyecekmiş.Kendimize besin günlüğü tutacakmışız.Bugün sadece yumurta verdiysek ve alerji yapmadıysa bu aynı gün içinde süt ürünleri ve türevlerini verebileceğimiz anlamına gelmiyormuş.Çocuğunuzda süt ve süt ürünlerine alerji mevcutsa her zaman tetikte olmamız,yediklerini devamlı not etmemiz gerekiyormuş..

Bal Yanak yaklaşık 3-4 ay öne başlayan şiddetli kabızlık şikayetleri yaşadı hatta miniğim defalarca kucağımızda çırpınarak kaka yaptı ve makatı yırtıldı.Bir seferinde öyle ıkınıyordu ki elle müdahale etmek zorunda kaldım.Defalarca lavman yapıldı çocuğum karın ağrıları eşliğinde perişan oldu..

Sonuç yer fıstığına alerjisi olduğu için ve yer fıstığı ile aynı ekol besin olduğu için kakaoya da alerjisi var.Bu sebeptendir ki ona verdiğimiz bir lokma çikolata bile barsak düzeninin perişan olmasına yetmiş.

Biz Lina doğduğundan beri gıda rejimi uyguluyoruz bazen esnetiyoruz bazen daha dikkat ediyoruz.Allah'tan Lina hep çok olgun ve anlayışlı bir çocuk oldu."Anneciğim bunu yersen kaşınırsın,popon acır.Yeme olur mu bebeğim?." dediğimizde."Tamam annecim." diyordu hep.

Ben her zaman çocuğun mücadeleci olmasından bazı şeylerin sebebini dosdoğru bilmesinden yanayım.Asla ondan kaçmadık ve asla önünde yememezlik yapmadık.Kimilerinize göre vicdansızlık olarak adlandırılabilir ama yarın öbür gün anaokulunda veya arkadaşları arasında o besinlerden yiyen olacak.Ve benim kızım bunlardan gelecek sakıncayı bilerek büyürse yaşıtları yerken yada büyükleri ikram ettiğinde "Hayır!!" diyebilecek.En azından diyebilmesi için elimden geleni yapıyorum.

Geçen instagram,facebook ve twitter takipçilerimiz bilir Lina hem tulum peyniri hemde yoğurdu bir arada yemiş yüreğimiz ağzımıza gelmişti bazen ne kadar engellemeye çalışsakta yanında yiyelim öğrensin desekte çocuğun canı çekiyor ve istiyor.Bizde rejimimizi esnetiyoruz bin bir dua ile.

Bu ara ne kadar o bilinci oturtsak da bir yere gittiğimizde gözümün içine bakıp "Anne ben mundan yiyebiler miyim? diye sorsa da,"Hayır anneciğim yersen popon acır yeme bir tanem olur mu." dediğimde "Hımm annadımmm,tamam anne." demesinin yanında her reklam çıktığında çikolatalı ne görse "Annecim bana bundan alar mısın? " diye sorması benimde her seferinde "Olur belki alırız ama alerjin azıcık geçince." demem.Hepsi ama hepsi çok zor.





Dün gece yanılmıyorsam haberlerde vatandaşlarla röportaj yapıyorlardı."Mutluluk sizce nedir?" diye soruyorlardı.

Bende Lina'ya sordum.

Lina , Mutluluk sence nedir kızım?
Hımmm daballadıy...


Daballa=Çikolata

Demem o ki dostlar aldıklarımızın kıymetini bilelim.Asla unutmayalım ki onları alamayan alıpta kullanamayanlar var..








     Biz ,yaklaşık 3 yıl önce bir kadın forumunda açtığım bir konu ile tanıştık. Hamileliğimiz doğumlarımız vs. derken facebookta grup kurduk ve orada paylaşımlarımıza devam ettik.Sonra bir arkadaşımızın vesilesi ile aramıza Zuhal katıldı.Grup gel zaman git zaman fire verdi.Bazıları ile hala facebooktan görüşüyoruz.Hiç kopmadığımız o zamandan bu zamana görüştüğümüz dört kişi kaldı..Ben,Şebnem,Ayşe ve Zuhal.

   Bırakın sanal dostlukları insanın uzun yıllarını paylaştığı arkadaşlarından bile kopabildiği,herkesin kendi yaşam koşturmacasında önceliklerinin değiştiği dönemlerde her gün görüşebilmek,yüz yüze olmasa bile gün aşırı telefonlaşmak çok güzel bir şey .Bazen akrabadan bazen yakın bir dosttan bile önce bir şeylerimizi paylaşabilmek....İşte şu anki durumumuzun özeti bu.

Mesela Lina'ya bir şey olur hemen onlara yazarım,yada birimizin çocuğu hasta olur hemen arar sorarız.Birbirimiz için dua ederiz.Yaptığımız etkinlikleri haber veririz.Aile eş dost her konuda dertleşiriz.Dedik madem biz bu kadar yakınız ara sıra görüşelim.Şebnem kalktı benim kızımın doğum gününe geldi.Bende bir ara ona gitmek istiyordum ve geçen günlerden birinde buluştuk.Ayşe'de atladı geldi.İnstagram'a da resimlerimizi yükledik vs derken Zuhal'de yanımızda gibi oldu.Zuhal Ankara'da olduğu için aramıza katılamadı.İnşallah onuda ziyarete gideceğiz tek eksiğimiz hızlı tren.

Şebnem sağolsun döktürmüş.Bir ton şey hazırlamıştı.Yedik yedik patlayacaktık.Çocuklarımız hemen kaynaştı.Çok keyifli bir gündü sanki yıllardır yüz yüze de görüşüyorduk.

Sevgili Zuhal'in ve Naz'ın da yanımızda olmalarını isterdik ama :(( Bir daha kine skype ile bağlanacağız kendilerine....


Zuhal ve Naz 






Biz saklambaç oynarken çok eğlendik 


Demem o ki bazen insan dokunmasada ,görmesede kaynaşabiliyor,bu dostluğumuzun hiç bozulmaması dileğiyle.

   Zaman öyle çabuk geçiyor ki yetişemez oldum.Hele pazar günlerim su gibi geçiyor derler o misal işte.Bazen pazar günü için plan yapıyorum pazarteside bloğa yazarım diyorum ama nerdeee....Hafta başına iş yerinde hızla işe başlıyorum,cumadan kalanlar vs vs derken haftanın ortasına geliyoruz e bu seferde yeni hafta sonu planı yap derken bir bakıyorum yine pazartesi olmuş.Cumartesileri Lina ile beraber takılıyoruz pazar günleri babamızda eşlik ediyor.Sağolsun eşim  her konuda yardımcım olan bir insan maaşallah diyeyimde.Bu sebepten pazar günleri o Lina ile ilgilenirken bende kendime vakit ayırma fırsatı buluyorum.Genelde kahvaltıdan sonra gazete çay keyfi devam ediyor sonrada çocuğumuz bütün hafta evde diye mutlaka dışarıda geçireceğimiz bir plan yapıyoruz.Akşamına da bıcı bıcı ve uyku..


Bu yazımda son iki haftamızın Pazar günlerinden bahsedeceğim bahsederken de aklıma takılanları yazacağım.Zira bazı sorular var aklımda.

Bundan önceki pazar günü Lina top havuzuna gitmek istedi,çokta seviyor gitmeyi ama maalesef azman bazı çocuklar sebebiyle çocuğum etrafa baka kalmaktan başka bir şey yapamıyor.Bu top havuzu ve top havuzuna gelen çocuklar hakkında kafama takılanlar var..


  • Çoğu top havuzunda neden gözetmen olmaz?
  • Top havuzu oyun alanı vb. yerlerin hijyeni nasıl kontrol ediliyor.
  • Neden galoş kullanılmıyor?
  • Hasta salya sümük hasta olan çocuklar neden toplu çocuk oyun alanlarına getiriliyor?
  • Anneler çocuklarına neden objektif bakamıyor ? (Mesela ben kızım birini itince müdahale ediyorum izin vermiyorum ama kızım itilince "yavrum sen çekil kenara ki seni iter sonra" diyen dangalaklar olabiliyor.)
  • Ve asıl soru ben hala bu kadar rahatsız olmama rağmen neden kızımı top havuzuna ve oyun alanına götürüyorum.

Bir diğer pazar günüde Florya sosyal tesislerine gittik,aslında benim asıl amacım Lina babası ile oynarken fotoğraf çekmekti ama maalesef pek olmadı.

Lina dönen kaydırağı çok seviyor,öyle çok seviyor ki milyon kez kaysa bıkmaz.Salıncakla hiç arası yok eve aldığımızı boşuna almışız resmen.Onuna parka gelmeyi bende çok seviyorum.



Miniğime Not:Anneciğim önceden biz hep senin yanında olurduk hatta kayarken bile küçüksün diye birlikte kayardık.Artık sen uzun dönen kaydıraklardan bile kendi başına çıkıp,kendi başına kayabiliyorsun.


Ne ayıp!! Ne ayııııp!! Ben daha yeni yazıyorum....


16 Şubat Cumartesi İstanbullu Bloggerlar buluşması vardı .Sevgili Ceren namı diyar Nimo Stylo bloğun sahibesi öncülük etti,Astoria AVM 'de bir çok değerli firmanın sponsorluğunda Cafe Nero ev sahipliğinde buluştuk.

Normalde ben böyle etkinliklere gitmeye çok çekinirim ama sabah anneysen.com'un seminerine katılınca madem evden çıktım bu güzel buluşmada kaçmaz dedim,katıldım.

Ceren 'i görür görmez heh dedim,tanıdık biri,hemen yanına gittim kaynaştık sonra uygun bir yere oturdum.Ceren tam bir ev sahibesi gibi koşturdu oradan oraya,herkesle tek tek ilgilendi.Çok yoruldu ama değdi.Akıllarda güzel geçen bir gün olarak kalacak...Tekrardan teşekkürler fıstığım.

Balköpüğü blog MerveSoran Anne Çiğdem de oradaydı hatta ikisinde de hoşuma giden bir şey oldu bloglarının simgelerini olan dizaynlarla kart bastırmışlar.Bu kartkarda iletişim bilgileride var.Çok sevdim ben bu işi en kısa zamanda deneyeceğim.Derken esas tanışma sürprizi ig de takipleştiğim diyet konusunda cici sofralarıyla ilham kaynağım olan Aylin'den  geldi.Oda aynı gün Fairy'nin etkinliğine katılacağı için bu buluşmaya gelemeyeceğini söylemişti.Sonra bir mesaj geldi "Ordamısın?" diye bir baktım oda gelmiş tanıştık hemen sanki yıllar önesinden tanıyormuş hissi yayıldı .Sonra sevgili Serap ve balgözlü kızla tanıştık öyle böyle derken vakit su gibi geçti hediyelerimizide alıp evin yolunu tutacaktık ki Aylin'in de benimde şarjlarımız bitti oturduk starbucks'a şarlarımızı doldurduk,bir kahve içtik hem muhabbet edip kaynaştık hemde bir sonra ki görüşmemiz en kısa zamanda olsun diye sözleştik..


Günün özetine resimlerle devam etmek istiyorum..









MARI themes

Blogger tarafından desteklenmektedir.